Dünyanın temel yapıtaşı bireyler değil, topluluklardır. Toplulukları da ilişkiler biçimlendirir. İlişkiler insanların potansiyelini harekete geçirir. Farklı insanlar, farklı ilişkiler, farklı koşullar insanları geliştirir, dönüştürür.
Toplulukları da dönüştüren liderlerdir. Eğer bir lider, topluluğa bir anlam duygusu verebiliyorsa, topluluğu harekete geçirir. Bu, politik düzeydeki liderler için de, iş hayatındaki liderler için de geçerlidir. Korkuya dayalı liderlik, kaçınma ve mutlak itaat doğurduğu için yaratıcılığı harekete geçiremez ve sinerji doğuramaz.
Politik hayatta kitlelere oyları karşılığı refah vaat eden oportünist (kendi çıkarına göre davranan, durumlardan, koşullardan kendi çıkarına yararlanan) liderler iktidarı ya kaybetmeye ya da güç kullanarak sürdürmeye mahkûmdur. Benzer şekilde, çalışanları sadece sayısal hedeflerle yöneteceklerini düşünen yöneticiler, bir süre sonra ruhlarını kaybetmiş düşük motivasyonlu çalışanlarını tehdit ve korkuyla yönetmek zorunda kalır. Oysa toplam kalite ödülü almak, 6 Sigma’da dönemsel hedefi tutturmak gibi heyecan veren bir amaç gösterebilmek, çalışanların potansiyelini en üst düzeyde kullanmalarını sağlar.
Yürekten Adanmak, Denetlenmeyi ve Ödüllendirilmeyi Gereksiz Kılar
Hayatla ilgili anlam duygusu oluşturmak, kışının yalnızlık ve yok oluş kaygısını azaltır. Bizim doğru olarak kabul ettiğimiz ve evrensel olduğunu düşündüğümüz ahlak ilkelerine bütünüyle aykırı da olsa. anlam duygusu yaratma konusunda teröristlerin ne kadar başarılı olduklarını kabul etmek zorundayız. Bazıları bütünüyle cahil ve eğitimsiz, bazıları şaşılacak kadar iyi eğitimli bu kişiler, kendilerinden sayı, bütçe, teknoloji ve lojistik destek olarak kat kat güçlü ordular, milletler hatta uluslararası organizasyonlarla mücadelelerini sürdürmektedir. Bizim terörist olarak tanımladığımız bu kişiler, sistemlerinin dışında olanların anlayamadıkları ve anlam veremedikleri güçlü bir misyona ve berrak bir vizyona sahiptir. Varlıklarını davalarına adarlar. Bu, ilk akla geldiği gibi, sadece hayatlarından vazgeçmek anlamında değil, aynı zamanda da en elverişsiz koşullarda bile tükeninceye kadar çalışmak anlamına da gelir. Çok çalışır, azla yetinir, yöntemlerini geliştirir ve değişen koşullara hızla uyum sağlayarak kendilerini dönüştürürler. Sahip oldukları ortak ideal onlara, coğrafi boyuttan bağımsız olarak hareket etme gücü verir çünkü onlar için “her yer birbirine benzer”. Kendilerini yürekten adadıkları ve hayatın anlamını bulduklarına inandıkları misyon duygusu ve nihai vizyonları, denetlenmelerini, ödüllendirilmelerini gereksiz kılar.
Rütbe ve ayrıcalık peşinde olmadıktan için, öldürerek yok etmekle ve hapse atarak işlevsiz kılmakla tükenmezler. Hücre temelinde yapılandıkları için, parçalandıkça çoğalırlar. Diğer taraftan liderlerini öldürmek de çözüm getirmez; tam tersine, onları besleyen öfkeyi büyütür. Bütün bunların arkasında, hayata yüklenen anlam yatmaktadır. Bu insanlar, dışarıdan bakanların asla anlayamayacakları bir şekilde kendi varlıklarını aşan bir amaca hizmet etmenin ayrıcalığına sahip olduklarına inanır.
Heyecan Veren İş. Günümüz iş dünyası, çalışanları, büyük çoğunlukla denetlemeye dayanan, ruhlarını kapıda bırakarak geldikleri, güçlü yönlerini kullanamadıklar vasat performansın normal ve iyi sayıldığı, insan doğasına aykırı ve yabancılaşma doğuran bir ortamda tutmaktadır. Heyecan vermeyen amaçlar çalışanları motive etmemekte, sabah saatlerinde keyifsiz, akşam saatlerinde duygusal ve zihinsel potansiyellerini kullanamamış ancak bedensel açıdan tükenmiş insanlar yaratmaktadır ve bunun adı “iş hayatı” olmaktadır. “Yıllık satış hedefine ulaşmak” ‘hissedarlara en yüksek getiriyi sağlamak” gibi hedefler, çalışanlarda anlam duygusu yaratmaz. Bir işin çalışana heyecan verebilmesi için
- Çalışanın zihnini meşgul edecek ölçüde karmaşık olması
- İş üzerinde çalışana kontrol duygusu yaşatması
- Gayret ve ödül arasında bir ilişki içermesi
gerekmektedir. İşin heyecan verici olmasını sağlamak, önemli ölçüde yöneticinin görevidir. Çalışanlara güvenmek ve yetkiyi delege ederek, hata yaparak öğrenmelerine imkân vermek, çalışanların hayat amaçları ile kurumun yaptığı iş arasında bir ilişki kurarak onlarda anlam duygusu yaratmak, lidere düşen görevdir.
Sosyal Kaytarmayı Önlemek
Her ekip içinde, insan doğasından kaynaklanan özellikler sorun oluşturma potansiyeli taşır. Bir araya gelen ve ortak bir sorumluluğu paylaşan insanlar, tek başlarına gösterecekleri gayretten daha azını gösterirler. Örneğin, sekiz kişi aynı anda alkışladığında çıkan ses, hor birey tek tek alkışladığında çıkan sesin sekiz katından daha azdır. Bu fenomenin adı ‘sosyal kaytarma’dır. Sosyal psikologlar tarafından ayrıntılı biçimde incelenmiş olan bu süreç, eğer iyi yönetilmez ve denetlenmezse hem ekip performansını olumsuz etkiler, hem de ekip içindeki uyumu bozar. Grup sayısı büyüdükçe sosyal kaytarma eğilimi artar.
Dünyanın en seçkin organize askeri gücü olan SEAL komandolarının eğitim programları içinde insan doğasındaki bu doğal eğilimin önlenmesine özel yer verilmiştir. Ağır fiziksel görevler üstlenen adaylar, “sosyal kaytarmanın saptanacağı ve kesinlikle hoş görülmeyeceği konusunda inandırılırlar.
Sosyal kaytarmayı önlemek öncelikle ekip liderinin görevi olsa da, olgun ekipler kendi içlerinde bunu önleyecek bir sorumluluk duygusu geliştirirler.
Üyelerinin sorumluluk alma konusundaki kararlılıkları, terör örgütlerinin önemli özelliklerinden biridir. Bu özellik, liderlik davranışına her düzeyde rastlanabileceği yönündeki görüşü desteklemektedir. Liderlik davranışı, sonucu değiştirecek davranış olarak kabul edilirse, inancının esiri olan böyle bir örgüt üyesi, davası uğruna en üst düzeyde sorumluluk almaktadır.
Bu kararlı tutumlarının sonucunda, bir terör örgütü liderini öldürmek veya tutuklamak örgütün yapısını bozmaz, faaliyetlerini durdurmaz. Tıpkı tek hücreli canlıların bölünerek çoğalması gibi, örgüt kendi içinde yeni bir yapılanmayla kaybedilen üye veya hücrenin yerini doldurur.
Bütün bunları sağlayan, bu tür örgüt üyelerinin kendilerini aşan bir amaca hizmet ettikleri konusundaki sarsılmaz İnançlarıdır. İlk bakışta aykırı gelse de, üyelerinde yarattığı anlam duygusu nedeniyle İş hayatının ihtiyaç duyduğu adanmayı sağlamak İçin bu örgütlerden öğrenilecek şeyler vardır. Hiç şüphesiz iş hayatında yer alan insanlardan aynı davranışları bekleyemeyiz. Ancak etkili liderlerden, çalışanların hayat amaçlan ile yaptıkları İş arasında köprü kurarak çalışanların beyniyle, kalbiyle ve ruhuyla işe gelmelerini sağlamasını bekleyebiliriz. Böylece kendini aşan bir amaca hizmet ettiğine inanan kişi, hayata ve yaptığı işe kendini adar.
Kaynak: Türk kültüründe yönetmek. Acar Baltaş