İnovasyon

İnnovasyonun dünyada gerekse ülkemizde geldiği noktayı da kendi bakış açımdan irdelemek istiyorum. Günümüz ekonomisindeki küresel rekabet, tüm acımasızlığıyla durmaksızın sürüp gidiyor. Tüm bu süreç yaşanırken rekabetin giderek kızışmasının, ekonomide gelişime, değişimlere, büyümeye, yeni iş alanlarını yaratmaya ve sosyal değişmelere neden olduğu biliniyor.

Bu gelişmeleri algılayamayan işletmeler, rekabette geride kalacaklarını, pazar paylarını yitireceklerini tüm bunların sonucunda da yok olacaklarını unutmamalılar.

Avrupa Birliği’nin 2010 yılında dünyanın en rekabetçi ve dinamik bilgi ekonomisi olma hedefinin (Lizbon Hedefi) odağını ve yapısal reform stratejilerinin merkezini inovasyon oluşturuyor. AB, inovasyonu, “Avrupa için acilen ele alınması gereken ortak bir mesele” olarak tanımlıyor.

“İnovasyon, bu sürecin neresinde?” dersek yanıt olarak tam içinde ya da odak noktasında dememiz gerekiyor. İnovasyon kendi başına ayrı bir etkinlik değil. Bilim ve teknoloji etkinliğinin tüm süreçlerini kapsıyor.

Günümüz bilim ve teknoloji politikalarının odağında “inovasyon” kavramı var. “Ulusal İnovasyon Sistemimde, özünde ülkenin inovasyon sürecinde yetkinlik kazanmasına ve bu yetkinliği sürdürebilmesine yarayan bir sistem. “İnovasyon” kavramı da giderek farklı boyutlar kazanıyor. İnovasyonun, yeni bir buluş gibi anlaşılmaması ya da algılanmaması da gerekli. İnovasyonun farklı tanımları da olsa “değişik ve yeni bir şey yapma” ya da “yeni fikir” anlamına geleni seçmemiz sanırım doğru olacak. Keza ister “değişik ve yeni bir şey yapma” ya da “yeni fikir” olarak tanımladığımız yenilikleri; ticari yaşamın gereklerine uygun ürün ya da metada başarıyla dönüştürmeden bir anlam kazanamayacağını bilmemiz gerekiyor.

Örneğin IBM; inovasyonu, icat ile girişimci aklın kesişme noktası olarak tanımlıyor.

Ve bu kesişme noktasında ortaya çıkan inovasyon için, “Yeni endüstriler ve pazarlar yaratıyor. Verimliliği artırıyor, yeni iş alanları açıyor, karlılığı ve dolayısıyla refahı artırıyor, sosyal yaşam kalitesini iyileştiriyor” görüşünü ortaya koyuyor. Bilgi çağında yaşamanın ya da bilgi toplumunda yaşamanın bir gereği olan internet ve bilgi teknolojilerinin kullanımı dünyanın her yerindeki her ölçekteki işletmelerde ‘inovasyon’un gerçekleştirilmesine olanak sağlıyor.

Bu süreci iyi yöneten şirketler, işletmeler, inovasyonu başarmış olarak rekabette üstünlük sağlayarak rakiplerine karşı her alanda kazanç sağlamış oluyorlar. “Bu genellemeye göre ya da tanımlamaya çalıştığım ‘inovasyon’un ülkemizde ne denli önemi algılanıyor, üniversitelerimiz, bilim insanlarımız, araştırmacılarımız ya da mucitlerimiz, uzmanlarımız farklı ölçeklerdeki işletmelerimiz bu sürecin neresindeler?” diye sorguladığımızda asıl sorun o zaman ortaya çıkıyor.

Dünya Bankası’nın Türkiye’de ilk defa düzenlediği Yaratıcı Kalkınma Fikirleri Yarışması’nı kazanan Teknoloji Yönetim Derneği, “Eski Köye Yeni Adet Getirin!” adlı projesiyle inovasyon konusunda kültürel bir değişim başlatmayı hedefliyor.

“Ulusal İnovasyon Sistemi” dünyada son yirmi yıldır kullanılan bir terim ya da tanım iken ülkemizde ise henüz iki üç yıllık bir geçmişi var.

Ulusal İnovasyon Sistemi’nin ülkemizde de tanımının, politikaların benimsenmesi için inançla çaba gösterenlere destek olmak gerekiyor.

Eski köye yeni adetler getirerek, köylümüzün (işletmelerimizin) hayat standardını ve refahını artırmanın önemli yol ve yöntemlerden birinin inovasyonu ( yenilikleri) ticari yaşamın gereklerine uygun ürüne ya da metada başarıyla dönüştürmekten geçtiğini iyice bilmemiz öğrenmemiz gerekiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.